Bursanın yatırım kriteri çevre ve insana saygıdır
Özellikle Güney
Marmara'da kurulması planlanan yerli ve yabancı sermayeli çimento
fabrikası yatırımlarına karşı sergilediği karşı duruşla kamuoyunda
dikkatleri üzerine çeken GÜMÇED, yaşamın her alanında çevre bilincinin
geliştirilmesi için yoğun bir çalışma yürütüyor. Bölgelerinde siyanürle
altın aranmasına karşı gösterdikleri direnişle uzun süre gündemde kalan
Bergama halkına büyük destek veren, yine aynı şekilde Kaz Dağları'nda
altın arama çalışmalarına önemli darbe indiren GÜMÇED'in Genel Başkanı
Adnan Önürmen, Bursa'nın da her yönden önemli bir çevre tahribatına
maruz kaldığını söyledi.
"Kopenhag'ın kriterleri varsa Bursa'nın da
kriterleri var. Bu kriterleri de biz belirleriz" diyen Önürmen, doğal ve
kültürel çevre ile insana saygı duymadan yatırım yapma hevesinde
olanların amaçlarına kesinlikle ulaşamayacağını vurguladı. 'Tek kişilik
çevre ordusu' gibi çalışan Önürmen, GÜMÇED'i, yaptıklarını ve
yapacaklarını EKOhaber'e anlattı.
Büyük çevre hareketi
1990
yılında Bursa'da kurulan GÜMÇED, Balıkesir, Çanakkale, Bilecik, Yalova,
il ve ilçelerinde doğal ve kültürel çevrenin korunmasına yönelik
çalışmalar yapıyor. Yaklaşık 43 sivil toplum örgütünden oluşan bir
ekibin kurduğu GÜMÇED'in ilk başkanı Prof. Dr. Mustafa Cebe idi. Bu
zamana kadar da birçok değerli kişi GÜMÇED'in başkanlığını yaparak Güney
Marmara'da çok önemli bir çevre hareketine öncülük etti.
Özellikle
Edremit Körfez şubemiz, bölgelerinde siyanürle altın aranmasına karşı
büyük bir direniş gösteren Bergama halkına çok önemli destek verdi. Yine
Kapı Dağı'nın milli park olmasında, Zeytincilik Yasası'nın
çıkartılmasında bu şubemizin o bölgede çok etkin çalışmaları oldu.
Geçtiğimiz günlerde 100 bin imza toplayarak kendilerini iyice
kanıtladılar. Öte yandan Kaz Dağları'nda altın aranması çalışmalarına
karşı da çok önemli bir direnişimiz var. Kaz Dağları'nın bir bölümü
milli parktır. Milli park olmayan kısmında ise altın aranması ile ilgili
ruhsatlar verildi. Bununla ilgili olarak Çanakkale ve Balıkesir'deki
sivil toplum örgütleri ile köylüler çok büyük bir mücadele veriyor. Biz
de bu noktada 'Altını Bırak, Üstüne Bak' diye bir sloganı afiş yapıp
bölgeye gönderdik. Hatta Beşiktaş Futbol Kulübü'nün 'Çarşı' isimli
taraftar grubu bu sloganımızı maçlarda kullandı.
Erdek, Orhangazi,
İnegöl, Hamzabeyköy ve Bandırma'da da şubelerimiz var. Birçok ilçeyle de
ilişki içindeyiz, temsilciliklerimiz var. Yani Güney Marmara'da çevre
adına kritik bölgelerde örgütlüyüz. Öte yandan GÜMÇED'e bağlı Güney
Marmara Düşünce Platformu da çok önemli. Bu Platform da çevreye önemli
katkı sağlıyor.
Bursa ne kenti?
Kaz Dağları'na geri dönersek,
yaptığımız mücadele sonucunda oradaki bazı altın arama çalışmaları
durduruldu. Her şey mücadeleye bağlı, mücadele etmezseniz her şeyinizi
kaybedersiniz. Bu açıdan baktığımızda 'iyi ki GÜMÇED'i kurmuşuz'
diyorum. Çalışmalarımızla halkın ayrım yapmadan bütünleşmesini
sağlıyoruz. Çevre adına insanların bir araya gelmesine öncülük ediyoruz.
Kentin envanteri çıkarılmalı
Öncelikle
bir kentin envanterinin çıkarılması, tanımının yapılması lazım. Bursa
ile ilgili olarak birileri 'tarım kenti', birileri 'sanayi kenti',
birileri de 'turizm kenti' diyor. Ama 'Bursa ne kenti?' diye tartışma
yapan hiç kimse yok. Bursa Ovası 70 milyonu besleyecek kapasitededir.
Ama insanlarımız aç yatıyor. Ovadan su çalan firmalar var. Boyahaneler
de çevre adına bir felaket teşkil ediyor. Bu çevre tahribatını yaratan
insanların vicdanı nasıl el veriyor, nasıl uyuyabiliyorlar. Bursa'da
inanılmaz bir çevre tahribatı yaşanıyor.
Tofaş ve Renault Bursa'dan taşınmalı
Eski
Bursa korunmalı. Onun dışında yeni bir Bursa kurulursa da bu çağdaş
anlamda olmalı. Bakıyorum, TOKİ evleri inanılmaz derecede kent
kirliliği, konut kirliliği yaratıyor. Böyle mimari olmaz. Her projede
insanı düşünmek lazım. Bursa'daki yapılaşmaya son verilmeli. Özellikle
sanayi kuruluşlarının, örneğin Tofaş ve Renault'nun Bursa'dan elini
çekmesi lazım. Başka yerlere, Bilecik veya Eskişehir'e taşınabilirler.
Uludağ
ön plana çıkarılmalı. Dağın tepesindeki oteller tasfiye edilmeli.
Sadece Dağ'ın eteklerine günübirlik konaklama tesisleri kurulabilir.
Uludağ, gelecek 30-40 yılı kapsayan bir plan-program ile kendine
getirilmeli. Dünyanın hiçbir yerinde dağın tepesinde otel olmaz. Sadece
dağın eteklerinde günübirlik konaklamalar olur, bunlar kış bittikten
sonra taşınır, bölge yaz turizmine açılır. Yani Uludağ, dört mevsim
kullanılan bir alan olmalı. Özellikle bölgedeki büyük otellerin gitmesi
lazım. Buna devlet öncülük etmeli.
'Meydan' binanın tepesinde mi?
Kent
içinde de raylı sistemlere ağırlık verilmeli. Emirsultan'dan başlayıp
Çekirge'ye kadar uzanacak bir tramvay, aynı zamanda turizm hattı
oluşturulmalı. Cami ve külliyelerin etrafındaki binalar kaldırılmalı.
Kent Meydanı ile ilgili endişelerimiz de var. Öncelikle bu ismin
değişmesi lazım, mesela 'Kent Avlusu' olabilir. Oraya bu isim yakışır.
Meydan o binanın tepesinde mi diye düşünüyoruz. Böyle gülünç bir durum
var.
Orhangazi'deki büyük tehlike
Öte yandan Orhangazi bölgesinde
Kal-Sit fabrikaları ve taş ocakları var. Bölgede büyük bir çevre
felaketi yaşanıyor, yoğun bir hava kirliliği var. Orhangazi halkı
sıkıntılı, köylüler taş ocakları gürültüsünden uyuyamıyor, güzelim
dağlar tahrip edilmiş durumda. Gedelek köylüleri rahatsız ve tedirginlik
yaşıyor. Bölgede yeni taş ocakları açılması gündemde, turşularıyla
dünyaya ün salan Gedelek'in geleceği büyük tehlikede. Gedelek
turşularının dünyada tanınmasına neden olan, bölgedeki doğal kireçli su
kaynaklarıdır. Taş ocakları yüzünden su kaynakları kaçacak, bölge aynı
zamanda ihracat yapan ekonomiye de katkı sağlıyor.
Maden Yasası değişmeli
Maden
Yasası mutlaka değişmeli. Yoksa doğada büyük bir çevre felaketi
yaşanacak. Çimento yatırımları gerçekten Bursa ve Türkiye'nin belalısı
oldu. Taş ocakları da Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisi. Bu
sorunların önüne geçebilmek için öncelikle Maden Yasası'nın değişmesi
lazım. Çünkü bu yasa, taş ve kum ocakları ile mermeri maden kabul
ediyor. Bunların maden kapsamından çıkartılması lazım. Bu tür
faaliyetler ÇED Yasası kapsamında değerlendirilmeli. Bir de taş
çıkartılacak bölgenin haritası ortaya konulmalı. Bir tarım ve turizm
kentinde taş ocağı, zaten en baştan kabul edilemez bir olaydır. Dağdaki
ekolojik sistemi ve orada yaşayan hayvanları düşünmemiz lazım. Doğa ile
ilişkilerimiz barış içinde olmalı. Biz dağlara, orada yaşayan hayvanlara
darbe vurursak sonuç bizim açımızdan iyi olmaz.
Denizlerimize de
inanılmaz derecede kirlilik akıtıyoruz. Artık utanmalıyız. Göllerimiz,
denizlerimiz tertemiz olmalı. Doğal zenginliklerimizi kirleten insanlar
ortalıkta dolaşmasın. Camiye de gitmesinler. Hangi yüzle 'Allahım beni
cennetine al' diyebiliyorlar. Sen dünyayı cehenneme çevir, ondan sonra
'Allahım beni cennetine al', yok böyle bir şey.
Çevre yolunda kalkınmadan yanayız
Şu
anda Güney Marmara'da; Yenişehir-Burcun, Karacabey-Şahinköy, Bilecik,
Çanakkale-Biga ve Bandırma'da kurulması planlanan yerli ve yabancı
sermayeli çimento fabrikası yatırımları var. Avrupa, küresel ısınmadan
dolayı iklim değişikliğine neden olduğu için karbondioksit emisyonları
ile ilgili çok ciddi önlemler alıyor. Avrupa'da çimento üretimi için
yeni tesis kurulmuyor, olanları da karbondioksit emisyon vergisi alarak
bu işten caydırmaya çalışıyorlar. Kimse kusura bakmasın ama Türk insanı
biraz kandırılmaya müsait. Düşünebiliyor musunuz, Burcun Köyü'nde ÇED
Raporu alınmamış, ortada hiçbir şey yok, ilgili firma, işe başvuru formu
dağıtıyor, 'isteyenleri işe alacağız' diyor. Bu kadar da olmaz. Başka
dikkat çeken bir konu da şu: Türk zeytini dünyada İspanya zeytininden
sonra ikinci sırada gelir. Güney Marmara'da çimento fabrikası kurmak
isteyenlerden birisi de İspanyollar. 2010'da da zeytinde kota olacak.
Yani zeytin ağacı dikemeyeceksiniz. Tarım politikanızı siz değil
başkaları belirliyor, birtakım standartlar getirmeye çalışıyorlar.
Kopenhag'ın kriterleri varsa Bursa'nın da kriterleri var. Bu kriterleri
de biz belirleriz. En başta doğal ve kültürel çevre ile insana saygı
gelir. GÜMÇED sanayiye karşı değil. Biz çevre yolunda kalkınma
anlayışından yanayız. Son söz olarak da 'gerçekler at gözlüğüyle değil
atın gözünden bakıldığında anlaşılır, solucanları, kelebekleri,
kirpileri, sincapları, kuşları düşündüğümüz zaman insanız' diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder