14 Nisan 2015 Salı

9.Nisan.2015.Perşembe / Bursa' nın yatırım kriteri çevre ve insana saygıdır...

Bursanın yatırım kriteri çevre ve insana saygıdır”
Özellikle Güney Marmara'da kurulması planlanan yerli ve yabancı sermayeli çimento fabrikası yatırımlarına karşı sergilediği karşı duruşla kamuoyunda dikkatleri üzerine çeken GÜMÇED, yaşamın her alanında çevre bilincinin geliştirilmesi için yoğun bir çalışma yürütüyor. Bölgelerinde siyanürle altın aranmasına karşı gösterdikleri direnişle uzun süre gündemde kalan Bergama halkına büyük destek veren, yine aynı şekilde Kaz Dağları'nda altın arama çalışmalarına önemli darbe indiren GÜMÇED'in Genel Başkanı Adnan Önürmen, Bursa'nın da her yönden önemli bir çevre tahribatına maruz kaldığını söyledi.
"Kopenhag'ın kriterleri varsa Bursa'nın da kriterleri var. Bu kriterleri de biz belirleriz" diyen Önürmen, doğal ve kültürel çevre ile insana saygı duymadan yatırım yapma hevesinde olanların amaçlarına kesinlikle ulaşamayacağını vurguladı. 'Tek kişilik çevre ordusu' gibi çalışan Önürmen, GÜMÇED'i, yaptıklarını ve yapacaklarını EKOhaber'e anlattı.

Büyük çevre hareketi
1990 yılında Bursa'da kurulan GÜMÇED, Balıkesir, Çanakkale, Bilecik, Yalova, il ve ilçelerinde doğal ve kültürel çevrenin korunmasına yönelik çalışmalar yapıyor. Yaklaşık 43 sivil toplum örgütünden oluşan bir ekibin kurduğu GÜMÇED'in ilk başkanı Prof. Dr. Mustafa Cebe idi. Bu zamana kadar da birçok değerli kişi GÜMÇED'in başkanlığını yaparak Güney Marmara'da çok önemli bir çevre hareketine öncülük etti.
Özellikle Edremit Körfez şubemiz, bölgelerinde siyanürle altın aranmasına karşı büyük bir direniş gösteren Bergama halkına çok önemli destek verdi. Yine Kapı Dağı'nın milli park olmasında, Zeytincilik Yasası'nın çıkartılmasında bu şubemizin o bölgede çok etkin çalışmaları oldu. Geçtiğimiz günlerde 100 bin imza toplayarak kendilerini iyice kanıtladılar. Öte yandan Kaz Dağları'nda altın aranması çalışmalarına karşı da çok önemli bir direnişimiz var. Kaz Dağları'nın bir bölümü milli parktır. Milli park olmayan kısmında ise altın aranması ile ilgili ruhsatlar verildi. Bununla ilgili olarak Çanakkale ve Balıkesir'deki sivil toplum örgütleri ile köylüler çok büyük bir mücadele veriyor. Biz de bu noktada 'Altını Bırak, Üstüne Bak' diye bir sloganı afiş yapıp bölgeye gönderdik. Hatta Beşiktaş Futbol Kulübü'nün 'Çarşı' isimli taraftar grubu bu sloganımızı maçlarda kullandı.
Erdek, Orhangazi, İnegöl, Hamzabeyköy ve Bandırma'da da şubelerimiz var. Birçok ilçeyle de ilişki içindeyiz, temsilciliklerimiz var. Yani Güney Marmara'da çevre adına kritik bölgelerde örgütlüyüz. Öte yandan GÜMÇED'e bağlı Güney Marmara Düşünce Platformu da çok önemli. Bu Platform da çevreye önemli katkı sağlıyor.

Bursa ne kenti?
Kaz Dağları'na geri dönersek, yaptığımız mücadele sonucunda oradaki bazı altın arama çalışmaları durduruldu. Her şey mücadeleye bağlı, mücadele etmezseniz her şeyinizi kaybedersiniz. Bu açıdan baktığımızda 'iyi ki GÜMÇED'i kurmuşuz' diyorum. Çalışmalarımızla halkın ayrım yapmadan bütünleşmesini sağlıyoruz. Çevre adına insanların bir araya gelmesine öncülük ediyoruz.
Kentin envanteri çıkarılmalı
Öncelikle bir kentin envanterinin çıkarılması, tanımının yapılması lazım. Bursa ile ilgili olarak birileri 'tarım kenti', birileri 'sanayi kenti', birileri de 'turizm kenti' diyor. Ama 'Bursa ne kenti?' diye tartışma yapan hiç kimse yok. Bursa Ovası 70 milyonu besleyecek kapasitededir. Ama insanlarımız aç yatıyor. Ovadan su çalan firmalar var. Boyahaneler de çevre adına bir felaket teşkil ediyor. Bu çevre tahribatını yaratan insanların vicdanı nasıl el veriyor, nasıl uyuyabiliyorlar. Bursa'da inanılmaz bir çevre tahribatı yaşanıyor.

Tofaş ve Renault Bursa'dan taşınmalı
Eski Bursa korunmalı. Onun dışında yeni bir Bursa kurulursa da bu çağdaş anlamda olmalı. Bakıyorum, TOKİ evleri inanılmaz derecede kent kirliliği, konut kirliliği yaratıyor. Böyle mimari olmaz. Her projede insanı düşünmek lazım. Bursa'daki yapılaşmaya son verilmeli. Özellikle sanayi kuruluşlarının, örneğin Tofaş ve Renault'nun Bursa'dan elini çekmesi lazım. Başka yerlere, Bilecik veya Eskişehir'e taşınabilirler.
Uludağ ön plana çıkarılmalı. Dağın tepesindeki oteller tasfiye edilmeli. Sadece Dağ'ın eteklerine günübirlik konaklama tesisleri kurulabilir. Uludağ, gelecek 30-40 yılı kapsayan bir plan-program ile kendine getirilmeli. Dünyanın hiçbir yerinde dağın tepesinde otel olmaz. Sadece dağın eteklerinde günübirlik konaklamalar olur, bunlar kış bittikten sonra taşınır, bölge yaz turizmine açılır. Yani Uludağ, dört mevsim kullanılan bir alan olmalı. Özellikle bölgedeki büyük otellerin gitmesi lazım. Buna devlet öncülük etmeli.

'Meydan' binanın tepesinde mi?
Kent içinde de raylı sistemlere ağırlık verilmeli. Emirsultan'dan başlayıp Çekirge'ye kadar uzanacak bir tramvay, aynı zamanda turizm hattı oluşturulmalı. Cami ve külliyelerin etrafındaki binalar kaldırılmalı. Kent Meydanı ile ilgili endişelerimiz de var. Öncelikle bu ismin değişmesi lazım, mesela 'Kent Avlusu' olabilir. Oraya bu isim yakışır. Meydan o binanın tepesinde mi diye düşünüyoruz. Böyle gülünç bir durum var.
Orhangazi'deki büyük tehlike
Öte yandan Orhangazi bölgesinde Kal-Sit fabrikaları ve taş ocakları var. Bölgede büyük bir çevre felaketi yaşanıyor, yoğun bir hava kirliliği var. Orhangazi halkı sıkıntılı, köylüler taş ocakları gürültüsünden uyuyamıyor, güzelim dağlar tahrip edilmiş durumda. Gedelek köylüleri rahatsız ve tedirginlik yaşıyor. Bölgede yeni taş ocakları açılması gündemde, turşularıyla dünyaya ün salan Gedelek'in geleceği büyük tehlikede. Gedelek turşularının dünyada tanınmasına neden olan, bölgedeki doğal kireçli su kaynaklarıdır. Taş ocakları yüzünden su kaynakları kaçacak, bölge aynı zamanda ihracat yapan ekonomiye de katkı sağlıyor.

Maden Yasası değişmeli
Maden Yasası mutlaka değişmeli. Yoksa doğada büyük bir çevre felaketi yaşanacak. Çimento yatırımları gerçekten Bursa ve Türkiye'nin belalısı oldu. Taş ocakları da Türkiye'nin en büyük sorunlarından birisi. Bu sorunların önüne geçebilmek için öncelikle Maden Yasası'nın değişmesi lazım. Çünkü bu yasa, taş ve kum ocakları ile mermeri maden kabul ediyor. Bunların maden kapsamından çıkartılması lazım. Bu tür faaliyetler ÇED Yasası kapsamında değerlendirilmeli. Bir de taş çıkartılacak bölgenin haritası ortaya konulmalı. Bir tarım ve turizm kentinde taş ocağı, zaten en baştan kabul edilemez bir olaydır. Dağdaki ekolojik sistemi ve orada yaşayan hayvanları düşünmemiz lazım. Doğa ile ilişkilerimiz barış içinde olmalı. Biz dağlara, orada yaşayan hayvanlara darbe vurursak sonuç bizim açımızdan iyi olmaz.
Denizlerimize de inanılmaz derecede kirlilik akıtıyoruz. Artık utanmalıyız. Göllerimiz, denizlerimiz tertemiz olmalı. Doğal zenginliklerimizi kirleten insanlar ortalıkta dolaşmasın. Camiye de gitmesinler. Hangi yüzle 'Allahım beni cennetine al' diyebiliyorlar. Sen dünyayı cehenneme çevir, ondan sonra 'Allahım beni cennetine al', yok böyle bir şey.

Çevre yolunda kalkınmadan yanayız
Şu anda Güney Marmara'da; Yenişehir-Burcun, Karacabey-Şahinköy, Bilecik, Çanakkale-Biga ve Bandırma'da kurulması planlanan yerli ve yabancı sermayeli çimento fabrikası yatırımları var. Avrupa, küresel ısınmadan dolayı iklim değişikliğine neden olduğu için karbondioksit emisyonları ile ilgili çok ciddi önlemler alıyor. Avrupa'da çimento üretimi için yeni tesis kurulmuyor, olanları da karbondioksit emisyon vergisi alarak bu işten caydırmaya çalışıyorlar. Kimse kusura bakmasın ama Türk insanı biraz kandırılmaya müsait. Düşünebiliyor musunuz, Burcun Köyü'nde ÇED Raporu alınmamış, ortada hiçbir şey yok, ilgili firma, işe başvuru formu dağıtıyor, 'isteyenleri işe alacağız' diyor. Bu kadar da olmaz. Başka dikkat çeken bir konu da şu: Türk zeytini dünyada İspanya zeytininden sonra ikinci sırada gelir. Güney Marmara'da çimento fabrikası kurmak isteyenlerden birisi de İspanyollar. 2010'da da zeytinde kota olacak. Yani zeytin ağacı dikemeyeceksiniz. Tarım politikanızı siz değil başkaları belirliyor, birtakım standartlar getirmeye çalışıyorlar. Kopenhag'ın kriterleri varsa Bursa'nın da kriterleri var. Bu kriterleri de biz belirleriz. En başta doğal ve kültürel çevre ile insana saygı gelir. GÜMÇED sanayiye karşı değil. Biz çevre yolunda kalkınma anlayışından yanayız. Son söz olarak da 'gerçekler at gözlüğüyle değil atın gözünden bakıldığında anlaşılır, solucanları, kelebekleri, kirpileri, sincapları, kuşları düşündüğümüz zaman insanız' diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder